Demokrasinin hamiliğini yapan küresel güçlerde ki demokrasi ve insan hakları tiyatrosunun bitmesi üzerinden birçok süre geçti. Yeryüzünde birçok şey değişti, demokrasi, insan hakları, hukuk gibi değerler dünya toplumlarının önceliği olmaktan çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler arasında ki mesafe bir hayli açılmıştır.
Serbest piyasa ekonomisi, artık serbest kazıklama sistemine dönüşmüş görünmektedir. Ancak; hukukun olmadığı yerde çeteler ortaya çıkar. Halk hukuk tatbik edicilerinden umudunu keserse mafyaya yönelir. Böylece ekonomik kırılganlık daha da artar ve sorun ekonomik olmaktan çıkar var olmak, varoluşçuluk (Egsiztansiyalizm) ve ahlak sorunu haline gelir. Bu durum doğal olarak toplumun ve onu bir arada tutan yapısal değerlerin çöküşü demektir.
Maalesef günümüzde bu emperyalist düzenin getirdiği acımasızca uygulanan ticaret, hukuk, insan hakları ve gıda politikaları Ülkeler ve toplumlar arası ilişkilerde önemli yer almakta ve sorunlar insanları materyalist, radikal ve seküler olmaya doğru yönlendirmektedir.
Bilindiği gibi Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin başında gelen “fizyolojik ihtiyaçlar” gereksinimi adalet, güvenlik ve insan hakları gibi unsurlardan önce gelmektedir.
Küresel aktörlerin yenidünya düzeni kurulmasını hızlandıracak adımları, Orta doğu ve Ukrayna başta olmak üzere, diğer coğrafyalarda da bu demokrasi tiyatrosu ve sonrasının önümüzdeki günlerde başlayacağının işaretleri görülmektedir.
Bunun izlerini de İsrail-Filistin ateşkesi, Suriye, Ukrayna, Lübnan, Yemen, Sudan vb. bölgelerde ki olaylar ve izlenen politikalar ile ABD’de başkan değişikliği yansımalarının dünya ülkelerini değişik platformlara sürükleyeceğinin elbette farkındadırlar. Ancak arka planda ki oyunların farkında değildirler.
Küresel güçlerden dünyayı kapsayacak insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin savunulması ve korunulması konusunda, dünya insanın umut etme hakkı vardır. Ayrıca demokrasi ve insan hakları hukukunu ihlal edenlerin bozdukları düzeni düzeltmek zorunda oldukları da ortadadır. Yoksa bahsettiğimiz değerler için demokrasi ve insan hakları adına bir düzen umut edilmesin, gelecek rüyalar âleminde de olsa hayal edilmesin anlamı mı taşıyor.
Küresel emperyalizmin temsilcileri arasındaki devir teslim töreni ile dünya üzerine esen olumsuz bofor rüzgârları şiddetini artırmış, önce bora sonra fırtınaya dönüşerek birçok ülke insanına zarar verecektir, zarar vermiştir de.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Ermenilerin tehcirini soykırım olarak nitelendiren AB ve Ermeni diasporası, ABD ve Trump’ın Gazze ile ilgili yeni planı Ortadoğu’da İsrail-Filistin ateşkesinde, Gazze halkının başka ülkelere yerleştirilmesinin adı nedir? Bu, o bölgeye çökme teşebbüsü değil midir? O halde Türkiye’de Ege adalarını sahiplenir veya çökebilir. Musul, Kerkük küresel savaşlar bu yönde evrilebilir. Tarihin tekerrürü bu olsa gerek. Gazze’nin ardından Suriye’den Golan, Lübnan’dan Güney Lübnan’ı, Mısır’dan Sina’yı mı isteyeceklerdir?
Ayrıca Grönland, Panama ve Kanada vb. alanları hak sahibi gibi görmek. Belki de Trump bunu başaramayacağının kendisi de farkındadır. Karşı koyulacağını biliyor, İsrail’in başarısızlığını gölgeliyor ve bu alanlarla ilgili tartışma başlatıyor. Bu bir strateji yönetimidir. İşte bu da bir algı iletişim yöntemi.
Medyada buna bilimsel deyimle ‘retorik’ yani gerçek ötesi, göstergebilim, sözbilim, gerçekliğin sosyal inşası anlamına geliyor. Gerçekleşmesi muhtemel olmayan hikâyelere olacakmış algısı yaratmak, gündemi meşgul etmek, medyayı oyalamak. Ama dünya kamuoyunu buna hazırlamaya ve farkındalık yaratmaya çalışıyor. Bir başka açıdan bakıldığında ise; Trump, Netanyahu’dan ve İsrail tahakkümünden kurtulmak istiyor da İsrail lobisi vesayetini kırmak için bazı şeyleri sineye mi çekiyor?
Gazze’nin inşaasını almak gibi başka bir yöntemle verdiklerini geri almak mı istiyor? Ukrayna-Rusya savaşının arabuluculuğuna soyunarak ardından Ukrayna’ya verdiklerinin karşılığını istemek gibi. Ülkesini kaybetmekle tehdit edilen, masa dışı pazarlıklara muhatap olan Volodimir Zelenskiy’nin ülkesini getirdiği son durum ortada, o halde bu savaşa neden girildi. Bütün kayıplar Ukrayna ve Rusya tarafında.
Dünya, emperyalist hedeflerin meşrulaştırılması için ABD ve Rusya önderliğinde “kural tanımaz” bir döneme doğru ilerliyor. Ayrıca Trump ve Putin savaş bölgelerinde anlaşarak istedikleri bölgeleri ele geçirme çabası içerisindedirler.
Putin, Donbass bölgesinden çıkmayacak, bu bölgeden Karadeniz’e doğrudan ulaşabilecek bununla da yetinmeyip Karadeniz’de turistik adalar oluşturacak. Anlaşılır gibi değil, bu kıta sahanlığı oyunu ile Karadeniz’de hâkimiyet sağlamaktır. Trump’ta savaş yardımları karşılığında Ukrayna’nın yer altı zenginliklerine çökecektir. Yeryüzünde sanki bu iki emperyalist ülkeden başka ülke yok gibi.
AB ülkeleri de şaşkın, bugüne kadar ABD, yıllardır NATO ülkelerinin güvenliğini sağladığı için onlara da bir fatura kesilebilir ön görüsü ile seyirciler, ama İspanya ve bir kaç Avrupa ülkesi hariç. Ancak dünya veya küresel ekonomi çok kutuplu bir yöne giderken ABD, bu emperyal politikalarının sonucu yalnızlaşacaktır. Yalnız bırakılması da gerekmektedir. Çünkü Putin’in Rusya’sını bu noktaya getiren ABD’nin Trump’ı dır.
Dünya ülkeleri, küresel güçlerin kurmak istediği bu oyuna gelmemeli, bu ortaya atmış oldukları sloganlara kanarak veya korkarak onların yanında yer almamalıdır. Bu küresel güçlere karşı diğer ülkeler birleşerek yeni ekonomik ve teknolojik topluluklar, merkezler oluşturarak baskıları azaltılmalıdır. Mevcut olan askeri ve ekonomik oluşumlar da küresel güçlerden bağımsız olarak güçlendirilmelidir.
Bu noktada diğer ülkeler tarafından bu mücadele ve dayanışma yapılmadığı sürece sahne onlara kalacaktır, kalıyorda. Kapitalist sistemin lideri olarak seçilen ABD’de, bu günde Trump maskesi ile ortaya çıkmış ve tüm çıplaklığı ile sahnede yerini almıştır.
İngiltere’nin şımarık çocuğu, ABD ve onun başkanı Trump Alman asıllı bir Yahudi sevicisi olarak, siyonizm adına yapması gerekenlerden geri kalmamaktadır. Birinci döneminde de evanjeliklerin rolü ile Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmişti. ABD Başkanı Trump, Yahudiler tarafında görünerek belki de “Seçilmiş kavim” den olduğunu göstermeye çalışıyor. Yahudilerde bu seçilmiş olmanın dayanılmaz ağırlığı ve “goyim”ler arasında yaşama, savunma stratejileri gerçekleştirmeyi zorunlu kılmış ve bu onlarda devamlı bir endişe ve huzursuzluk yaratmış, bu psikoloji ile dünyanın birçok ülkesinden birçok kez kovulmuşlardır.
Yahudi halkının bazılarında öfkeli intikam alıcı bir “Goel” arketipi uyanmış olabileceği gibi Trump’ta da Alman halkının bilinçdışının derinliklerinden etkilenen bir “Wotan” arketipi uyanmış olabilir.
Tekno-dinleri savunan Yahudi Juval Noah Harari’nin “Yaratıcısız evren” projesini Charles Darwin’in “Evrim teorisi”nde türlerin kökeni ile ileri sürdüğü insan DNA’ları ile oynayarak ve insan beyninde ki bazı bağlantıları yeniden yapılandırarak spontane değil de ikincil tetiklenmiş bilişsel devrim gerçekleşebilir görüşünü günümüzde insanlara uygulanan çiplerle oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bir diğeri tezi ise yaşam bilimlerin, organizmaları biyokimyasal algoritmalar olarak tanımlamasıdır. Harari’ye göre “dataizm” veya “veri dini”nin doğumu ile belki de seçilmiş, üstün bir Yahudi türü oluşturulabilecektir.
Hristiyanlıkta da yeni din anlayışı adı altında 16. yüzyıllarda Martin Luter ve Jean Calvin tarafından Katolik kilisesine karşı kurularak yaygınlaştırılan Protestanlık döneminde şeytanı her şeyin üstünde gören ve tüm Hristiyanların, tüm insanlığın ve hatta Hz. İsa’nın bile gönüllü çarmıha gerilebileceğini Avrupa’da Hristiyanlar arasında yaymıştı. Rönesans ve Fransız devrimi bu yeni düşünce ekseninde bir ekol alarak gerçekleşmiştir. Dinler tarihinde de haçlı seferlerinde de İslam’a karşı hep ortaklık kurulduğu bilinmekle birlikte, dolayısıyla Hristiyanlık ve Yahudilik bu şekilde birbirine yakınlık duyar.
AB’de, İsrail’de ABD ve Trump gölgesinde küresel kapitalizmi temsil edecektir, ediyor da. Bu temsil ile beraber sömürü, baskı, barış ve demokrasi anlayışı boyut ve şekil değiştirmeye devam edecektir. Göstermelik İsrail-Filistin ateşkesi, Ukrayna-Rusya arabuluculuğu, Suriye’nin yeniden yapılandırılma çabası içerisinde görünerek temsile devam edeceklerdir.
ABD ve Siyonizm sevicilerinin gerçek yüzleri dünya üzerinde uygulanan son politikalarla ortaya çıkmakta ve anlaşılmaktadır. Emperyalist düzenin vazgeçilmezleri uluslararası ‘Tröstlerin’ (Tekel) menfaatleri doğrultusunda bunlar yanyana gelerek, Ortadoğu ve Uzak doğu gibi bazı bölgelerde yakın karakollar oluşturarak Trump’ın önderliğinde sahnedeki yerlerini almışlardır.
Bu sahnenin gerçekleşmesi adına, ABD bu amaçları için NATO ile müttefik ülkelerini tehdit etmekten çekinmeyecektir, çekinmiyor da. Çünkü hedeflerine ulaşmada şu an ciddi anlamda sıkıntı çekiyorlar. Dünyanın Ortadoğu ve Ukrayna gibi bölgelerinde planlar istedikleri seyirde devam etmemiştir. Çünkü İsrail’de Ukrayna’da başarılı olamamışlardır. Silahşoru Yahudi Siyonizm’i ile kurmak istedikleri yeni dünya düzeni ekseninde, kendi açılarından problemler görmektedirler. Ancak BM’e üye bazı ülkeler silahşoru ve İsrail yanlısı Trump’ın Gazze halkının başka ülkelere yerleştirilmesi açıklamasını ret etmiştir. İsrail kasabı Netanyahu için uluslararası mahkemelerde yargılanması yönünde taraf olduklarını belirtmişlerdir.
Eski yöntemler veya dayatmalar artık ülkeler ve toplumlar nezdinde her defasında karşılık bulmuyor ve sonuca ulaştırmıyor. Ulaşabildikleri ise sadece bir yıkım ve insani katliamlar olmuştur, onun ötesinde bir düzen oluşturamamışlardır. Kısacası küresel emperyalizm açısından son yetmiş yıldır devam eden tarih, tekerrür etmemektedir.
Bu tekerrürün gerçekleşmemesi emperyalist güçlerin tepkilerini arttırmakta, onun içinde Çin, Kore, Grönland, Kanada, Panama vb’leri ile sağa sola saldırmaktan ve tehdit etmekten çekinmemektedirler, ama bir sonuç alamamaktadırlar.
Sonuç alırlar mı? Süreç ilerledikçe görülecektir. Ancak onlar için geçmiş dönemlerde Anadolu’da, Roma’da, Bizans’ta sonuçlanan tarihin tekerrürü çokta uzak olmasa gerek. Bundan kaçışları da yoktur. İnsanlık için bu dengesi bozulmuş adalet ve insani değerlere ait kavramlar, piramidin tabanında ki ülkeler açısından makas bir hayli açılmıştır ve bu ülkeleri rahatsız etmektedir.
Bu arada dünya insanını da savaşlar bitecek safsatası ile kandıramayacaklardır. Biri biterken dünyanın farklı bölgelerinde bir yenisi başlayacaktır, başlamaktadır. Bu savaşlar ekonomik alanda olduğu gibi diplomatik alanda da devam etmektedir. Orta Doğu ve Rusya dışında Çin, Kuzey Kore vb.leri sırada beklemektedir. Bu teknolojik ve ekonomik, özellikle savunma sanayi ve diğer askeri alanlarda gelişmeler o yönde evrilmektedir. Bu aşamada küresel emperyalizmin uşaklarını da diğer ülkelere ve insanlarına barış elçisi olarak sunmaya çalışmaktadırlar.
Bu küresel emperyalizm temsilcilerinin ve onun uşaklarının hedefi, zulmü bitirecek ve barışı getirecek adımlar atmak değil, Gazze’de, Grönland’da, Panama’da, Kanada’da daha geniş alanlar kazanmak olacaktır. Dünya ülkeleri bu okumayı doğru yapabilmelidir.
Hedefleri, barış, demokrasi ve bilim değil sömürüyü, zulmü başarıya ulaştıracak nihai adımları atmak ve bu anlamda savaşların bitmesi ve herkesin ABD ve Siyonizm’e teslim olmasını sağlamaktır. Yoksa kaygıları savaşların bitmesi, akan kanların durması, insan ölümlerinin son bulması, ağlayan, öksüz ve yetim kalan çocukların çırpınışlarını sonlandırmak değildir. Hedefleri, yeni dünya düzenini kurana kadar bu baskının ve savaşların devam etmesi ve sonuçta bu hedefin geçekleşmesidir.
Bunun için barışı sağlamak adına dünya ülkeleri çeşitli oyunlara sahne oluyor. Ülkesinin, halkının yangın, sel gibi afetlerde dahi yanında olmayıp sorunları sigorta şirketlerine havale eden bir süper güç yönetiminin dünya insanının sorunlarıyla ilgilenmesi beklenebilir mi? bu fazlaca bir hayalcilik olacaktır. Küresel emperyalizmin temsilcileri açısından, savaşların bitmiş olmasının tek yolu var, oda kendilerinin ve sömürü düzeninin kazanmış olmasıdır. Bu yapıları destekleyen küresel tröstlerin kazançlı çıkmasıdır. Bu küresel güçlerin temsilcileri tam anlamıyla insanlığı teslim almadığı sürece bu baskılar bitmeyecek, barış adına atılan ikiyüzlü sloganlar devam edecektir.
Kısacası bu her yönlü baskı ve zulüm artarak devam edecek, bu küresel fırtına insanlığın umutları üzerine kasırga olarak dönmeye devam edecektir. Küresel dünyanın İnsanlık anlayışı ve umutları, bu kasırganın oluşturduğu yıkıntılar ve birikintiler altında ezilecektir. Sömürgeci güçler, bu hedefe ulaşmak adına, kısa zaman içerisinde, dünya halklarını kendi saflarında toplanmasını ve hareket etmesini isteyeceklerdir. Bu yeni planlama ile yeni dünya düzenini oluşturmak isteyecek, bunu gerçekleştirirken geçmiş dönemlerden daha fazla her türlü aparatları hızlı bir şekilde kullanacak ve kullanmaya da devam etmektedirler.
Bu küresel emperyalizmin temsilcisi ABD’nin yeni lideri ilk gözdağını kendi ülkesindeki göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve bazı ülke mallarına karşı gümrük vergilerini arttırma alanında vererek, bu gerçeği ilan etmiştir. ABD’de ki bu değişiklik dünya ekonomi savaşlarına farklı bir boyut getirmiş ve dünya ekonomisinin daralmasına neden olacaktır. Amacı, seçimini yapıp, yüzünü küresel emperyalizme dönenler için vereceği tüm umutları bol keseden atarak, dağıtabildiği kadar rüşveti yardım adı altında dağıtarak, yola çıkmalarını sağlamaktır.
ABD’de Trump'ın kapatmak istediği ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), dünyanın dört köşesinde neleri, kimleri ve hangi kuruluş ve devletleri finanse etmişti, Trump bunları da ifşa etti. Belki de finanse ettiklerinden bir şekilde bedellerini alma yoluna gidecektir. Bunun Türkiye uzantıları var mı? Kimler ve hangi kuruluşlar ve hangi amaçlarla gerçekleştirilmiş araştırmalı. Olmasa dahi Türkiye aleyhine hangi dış ülke ve kuruluşların finanse edildiğinin de bilinmesi gerekmektedir. Bunun içinde mesajlarını fırtınanın gelmesinden önce paylaşmış, gelecek kaygısı taşıyan herkesi bu portrenin içine davet etmek istemiştir. Tarafını seçip, yüzünü küresel emperyalizme dönmeyenler ise bu tavırlarının neticesinde, el ve ayaklarının bağlandığı gerçekliği ile karşı karşıya kalacağını ortaya koymuştur. Bu tasvirleri ekonomik ve askeri alanlarda olduğu gibi toplumsal ve coğrafi olayları izleyerek görebilenler, anlatılmak istenilenleri elbette anlayacaklardır.
Suriye’de talan ekonomisi oluşturanların, Suriye’nin yeniden yapılanmasında, Ukrayna’da, diğer bölgelerde ve coğrafyalarda nasıl rant ekonomilerinin peşinde olduklarını göreceklerdir. Sadece İspanya’ya duruşuna bakın, İsrail-Gazze, Ukrayna-Rusya savaşlarına bakın ve son dönemlerde yaşadıklarına. Bunun dışında bir kısım ülkeler ve topluluklar da bu gerçekle karşılaşmamak adına, küresel emperyalizmin temsilcisinin yanında yer almak için sıraya girmişlerdir.
Bugünlerde uluslararası diplomasi yöntemleri ve teamülleri hiçe sayılmaktadır. Uluslararası politika adına bu şarlatanlık, son dönemde Suriye’de yaşananlardan dolayı menfaat perest bazı ülkeler ve yönetimleri tarafından Türkiye’ye de yapılmaktadır. Sözde emperyalizm karşısında mücadele ettiğini söyleyen, demokrasi ve barış adına ortada dolaşan bir çok ülke lideri ve toplumsal yapılar, koşar adım bu küresel gücün temsiline dâhil olmaya gitmişlerdir.
Bazı çevrelerde, masada yer alabilmek için her türlü şaklabanlığı yaparak, mesajlarını ardı ardına açıktan vererek, kendilerini beğendirme çabasına girmişler ve seslerini duyurabilmek için adeta bağırmaktadırlar. Bu emperyalist düzenin yamakları hedeflere birlikte ulaşmak adına koşuşturmaktadırlar. Bu çabaların sonucunda, yenidünya düzenini kurmuş olarak yollarına devam edecekler mi yoksa saf dışı mı kalacaklar? Ya da, insanları bu emperyalist düzenin savunucuları karşısında kaybetmiş taraf olarak, düşük seviyede bir konuma ulaştırarak, barış ve demokrasiden yana olanlara karşıtmış gibi bu alçak zeminde çıkmış olmalarını sağlamak isteyeceklerdir.
Barış ve demokrasi adına; bu ülkelerden ve mazlumlardan istemiş oldukları müddeti, sözüm ona beşeri savaşı kazanmış olarak sonuçlandırmak isteyeceklerdir. Ancak kurdukları bu düzen o ülkelerin ve mazlumların, fakir insanların, Asya-Avrupa, Afrika-Amerika, Avustralya-Antarktika coğrafyalarının, Ülkelerinin beklentilerini karşılayabilecek mi? İlerleyen süreçte görülecektir. Küresel emperyalizmin temsilcisi Trump bunu başarabilecek mi? veya başarmasına izin verecekler mi? Tarihin hangi boyutu, kimin için tekerrür edecek? Bu soruların cevabını, hep beraber yaşayıp göreceğiz.
İnsanoğluna düşen, emperyalist güçlerin bu açıktan savaşı karşısında, yeni küresel merkezler/güçler oluşturmak, mazlum ülke ve insanlarının da açıktan tavırlarını sergileyerek saflarını belirlemesi, dayanışma içerisinde birlikte yol almalarıdır. Büyük değişim, dönüşümlerin yaşandığı ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir dönemde kararsız ya da geç kalmanın kayıplarının telafisi mümkün olmayacaktır.
Şüphesiz ki şu anda Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi de ekonomi ve geçim sıkıntısıdır. Anlatılmaya çalışılan küresel dengeler her ne kadar da güven sorununa dikkati çekse de Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin tepesinde ki “fizyolojik ihtiyaçlar” sorununun en kısa sürede çözülmesi gerektiği, bununda enflasyonun düşürülmesinden ve gelir dağılımının Türk toplumuna dengeli bir şekilde yansıtılmasından geçtiği açıktır.
Bu anlamda Türkiye de TÜİK verileri geçim indeksi sonuçları; yıllık bazda artış %44,38, asgari ücrette artış %30, açlık ve yoksulluk sınırı 21.083₺, yaşam maliyeti 27.364₺, yalnız yaşam oranı %29, emekli aylıklarına artış %15,75, memura ise %11,75 olarak yansıtılmıştır.
Resmî kayıtlara göre işsizlik %9,1'dir ve OECD ülkeleri arasında dördüncü sıradadır. İstihdam edilen kapasite %49.0 dur. 1 trilyon 260 milyar dolarlık ekonomik hacmi olduğu söylenen Türkiye de gelir tüm halk kesimine homojen olarak yansımamaktadır.
Satın alma gücü, asgari ücret, en düşük emekli aylıkları, açlık sınırı, işsizlik ve istihdam sorunlarını çözmek ülkenin önceliklerindendir. Ancak öncelikli bu sorunlar giderilmesi aşamasında küresel politikalardan asla geri kalınmamalıdır.
Türkiye'nin, bu nüfusla, bu terör savaşlarıyla dünyanın üretim gücü ve bölgesinin en önemli üretim merkezlerinden biri olması ile çözüme ulaşacaktır. Yüksek teknoloji üretimini gerçekleştirmek zorundadır. Bu noktada umut vadetmeyen ve dağınık bir yapı gösteren Türkiye siyasetinden, umuyor ve bekliyoruz ki en kısa sürede toparlanma sürecine girerek toplumun beklentilerine çare olabilecek düzeye gelmeleridir.
Umuyor ve bekliyorum ki, Türk toplumunun sorunlarına kısa sürede çare olmayacak gündemlerden uzak durmaları gerektiğinin farkına varırlar.
Türkiye’nin yeni dünya düzeninde ki yerini kendisinin belirleyeceği fark edilmelidir. Aksi halde ülkemizin irtifa kaybedeceği de bilinmelidir.
Ramazan ayının Tüm İslam ülkelerine barış, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum..
Sağlıkla kalın.