Bilgi ve teknolojik gelişmeler ve gerçekler dâhilinde bugün dünya üzerinde yaşayan ve farklı dinlere, inançlara eğilim gösteren insanlar; inançlarında ki görüş farklılıklarından dolayı dinler içinde dahi çeşitli mezheplere ve tarikatlara, cemiyetlere ayrılarak ve farklı yapılara itibar ederek ayrıcalıklar göstermektedir.
Dünya üzerinde ayrı ve farklı coğrafyalarda farklı topluluklar, farklı ırklar ve renklerde bulunan insan yapıları, farklı coğrafya ve iklim koşullarında farklı ülkeler oluşturmasını getirmiştir.
Prof. Dr. Ali Osman Ateş’in dini istismarlarla ilgili kültürümüzde, ‘Dinci, Din Simsarı, Din Bezirgânı, Din İstismarı, Din Ticareti, Dini Siyasete Alet Etmek, Din Sömürücüsü’ gibi bir takım kelimeler vardır ki, dini kendi çıkarı için kullanma, dinden kendi menfaati için yararlanma, dinden faydalanarak çeşitli şekillerde kazanç temin etme anlamlarını çağrıştıran bu sözcükler çocukluğumuzdan beri bizleri rahatsız eder ve iç dünyamızda tepki uyandırır.
İnsanlara, fedakârlığı, sadece Allah’ın rızasını gözetmeyi, Yüce Yaratıcının hoşnutluğunu her türlü menfaatten önde tutmayı, yaptıklarının karşılığını yalnızca O’ndan beklemeyi emreden dinin bir takım çıkarlara alet edilmesi insanın temiz fıtratına aykırı düşer ve gönüllerde nefretle karışık duygulara yol açar.
Öte yandan bu kelimelerin yerli yersiz kullanımı da, samimi dindarları rahatsız eder, çocukluk çağlarımızda bir arkadaşımızın bir kabahatinden dolayı babası tarafından yanımızda şiddet görmesi azarlanması gibi, inanan insanların vicdanında yaralar açar. İstismarın zıddı, ihlâs ve samimiyettir. Anlam itibariyle, içten, candan, kalbî, art niyetsiz, menfaatsiz ve riyasız olma haline samimiyet denilmektedir.
Samimiyetin dinî literatürdeki karşılığı ihlâs kelimesi ile ifade edilmektedir. İhlâs da, riyanın, ikiyüzlülüğün, gösterişin ve samimiyetsizliğin terkedilmesi, dine içten bağlanılması, dinin buyruklarının sırf Allah rızası için yerine getirilmesi demektir. İslâm’da ihlâs o kadar önemlidir ki, Kuran’ın, tevhit akidesinin en özlü ve anlamlı olarak anlatıldığı bölümüne, İhlâs suresi adı verilmiştir.
Buna göre samimiyet, kişinin, içte, dışta ve görüntüde aynı olması ya da ferdin, duygu, düşünce ve eylemlerinde birlik ve bütünlük içinde bulunması demektir. Duygulardan yön alan ve davranışlara etki eden samimiyet, öncelikle kişinin kendi içerisinde tutarlı olmasını gerektirir.
Bu durum, aynı zamanda onun kendisiyle ve başkalarıyla iletişimini de kolaylaştırmaktadır. Çünkü samimiyet, ferdin kendisiyle, çevresiyle ve kutsal kabul ettiği varlıkla iletişiminin ön şartını oluşturmaktadır. Kişi, samimi ve gerçekçi davrandığı sürece hem kendisiyle, hem de diğer varlıklarla olumlu ilişkiler kura- bilmektedir. Bu durumda kişinin samimi olmasını, içten gelen gönül eğilimlerine bağlı olarak hareket etmesi şeklinde tanımlamak mümkündür.
Günümüzde, bilgiye ulaşmanın kolaylığı sayesinde metnin yazarı tarafından şahit olunan bazı tarikatların da lider (şeyh/gavs) değişimindeki kavgalar, gürültü ve entrikalara bakıldığında, tarikatlarda maksadın İslam dışında paylaşılamayan sosyal ve ekonomik imparatorluk olduğunu anlamamak, liderlerinin Allah ya da Nebi tarafından seçildiği anlayışında direnmek, ya gerçeği saklama derdi ya da zekâ düzeyi ile alakalı olsa gerek şeklinde belirtilmektedir.
Yine Yazar Hüseyin KOÇ kısaca Tasavvuf / tarikat yapılarının ne olduklarının, neye nasıl iman ettiklerinin, geçmiş ve günümüzdekilerin yöneliş ve sapmaları vb. ifade edilmektedir.
Bu alan çok kapalı bir kutu olmasına rağmen toplumsal vicdanın kabul etmediği sonuçların ortaya çıkması neticesinde, "bizimki diğerleri gibi değil" söylemleri ya bilinçsiz ya da savunma refleksi ile söylenmiş sözlerdir. Asılsızdır.
Hiçbir tarikat ya da şeyhe düşmanca bakılmıyor ve yaklaşılmıyor. Burada amaç, Allah’ın Kuran-ı Kerim’de sözünü ettiği İslam’ın yerine, asırlar önce İslamin içine sokulan farklı din ve kültürlerden oluşan bir takım hurafe, bidat, yalan ve cahiliye adetlerin oluşturulan itikat ve ibadetlerle bozulan tevhidi İslam’ın aslına dönüştürülmesi, bu yapıların ekonomik sosyal ve inanç bağlarının şeffaflığının sağlanmasıdır. Zira kapalılık binlerce insanın aydınlık zannı içinde karanlığa, bir tür sihir, halüsinasyon ve hipnotizma içinde debelenip madden ve manen mağduriyet yaşadığını görmemek mümkün değildir!
Tarikatlara her ne kadar Allah'a giden bir yol dense de, İslam’da toplumsal geçerliliği olan inanç ve ritüellerin çoğunu İslam’dan almış olmakla birlikte, farklı din ve kültürellerden bir hayli etkilenmiş değişen şart, zaman ve çıkarlara göre yeni şeyler ilave ederek güçlenen akımlar!
Bu arena, liderlerinin emrini Allah'tan önceye alan, devletten bağımsız emir komutanın hüküm sürdüğü, Allah ile aldatılarak her an, 15 Temmuz’da yaşanan ‘FETÖ’ tipi bir saldırı ve kalkışmaya hazır hale getirilen, bilinçsizce kendini feda etmeye namzet bağımlılar dünyası olabiliyorlar.
Liderlerini yarı ilah yapan grupların nicelik, ekonomik ve sosyal gücünü artırarak, siyaseti kullanarak topluma kendi değerlerini kabul ettirme çabası içinde olanların adına İslam dense de, aslında farklı birer dini yapılardır.
Grupların her birinin kendilerine özel itikat, görsel, ibadet ve örfleri vardır.
Din adına kullandıkları şeyhlik, gavslık, kutupluk, mürşitlik, müritlik, sofilik, rabıta, cerrah, iskat, dergâh, türbe, tekke, uçmak, keramet, tay-ı mekân, cin çıkartma gibi terimlerin hiç birinin İslam'da yerinin olmadığı bilinmektedir.
Bunların yapılandırdığı böyle bir din de, Allah ve Rasül’lük tasavvuru da Kuran ile paralellik taşımaz. Uzak bir Allah inancı vardır. Ona herkes ulaşamaz. Ulaşmak için aracıların olması gerekir. Allah her şeyi konuşmaz. Onu anlamak çok kolay değildir. Bazı konuların açıklanmasını, "aracılara" bırakmıştır. Tezi üst düzeyde insanlığa ve dine oldukça zararlıdır.
Bu tür sapıklıkların üstünü örtmek için, onların makamları, mertebeleri çok yüksek, biz onları anlayamayız? Aslında küfür ve şirk içeren benzetmeleri tevil edenlerin amacı, taraftarlarını kaybetmemek için sorgulama yetisinin önünü kapatmak bağlılığı artırmaktır. Tabii dini tilkiden öğrenenler ne yapsın? Onlar da tavuk çalmayı mahzur görmezler!
Tarikat dininin, İslam’a aykırılıkları bunlarla bitmez!
Ya şeyh / gavs / kutuplar!
İslam’da insan hatalı ve kusurlu sayılmışken (Nahl/61) o tarikat dininde mürşit hatasız kusursuz kamildir!
Allah’ın astındadır. Onun gücüne ortak, zaman, zaman da Onun yerinde olan şeyhler vardır. Allah gibi her şeye güçleri yeter! Gayp dâhil her bir şeyi bilir, görür, hisseder, şefaat eder, tehlikelerden kurtarır, bir anda değişik yerlerde görünebilir! Keramet ehlidirler! Kalplere dahi ulaşır ve yönetirler! Dolaysıyla şeyhin sözüne ve emrine itaatsizlik asla düşünülemez! Gökten düşenin parçası bulunur da, şeyhin gözünden düşenin ki bulunmaz.
Şeyhler; bir sıkıntıdan kurtuluşa ermede dua içinde vesiledirler. Allah Zümer/3'te aracılığı, çıkarcılığı, din üzerinden insan özgürlüğünün yok edilmesini başkasının iradesine bırakmazken, Allah'tan başka hiç kimseye mutlak itaati emredilmemişken, tarikat dininde kulun her hali şeyhe teslimdir. Onun rızası esastır. Ölünün gassala teslim olması gibi mürit her şeyi ile şeyhe teslimdir.
İnsan hayatına yönelik müdahaleler bunlarla bitmez!
Tarikat dininde müritlerin helal ve haramlarını, neye nasıl inanacaklarının bir kısmını şeyhlerin belirlemesi,
Rüya ile amel edilmesi,
Onun şereflendirdiği ne varsa şerif sayılması,
Onun yüzünü bir anlık seyretmenin Allah'a yapılan 150 yıllık nafile ibadetten daha hayırlı olması,
Kabirlerin kutsal sayılıp, tanzim edilmesi, hatta ölüden yardım dilenmesi,
Allah'tan istenmesi gereken himmet/ medet/ yardımın şeyhten beklenmesi,
Müridin karısı ile zinanın helal sayılması,
Evine melek girmez diye canlı yaratık resmi koymaması ve benzeri. Din adına yapılan ahlaksızlığın İslam ile bir alakası olabilir mi!?
Bunlardan anlaşılacağı gibi;
Bakara/165'te iman edenlerin Allah'a olan sevgileri çok güçlü olması emredilirken, diğer taraftan tarikat dininde müridin şeyhine olan bağlılığı, sevgisi, muhabbeti ve korkusu Allah'ın ötesine geçer! Bağlılara anlatılan ve sürekli tekrarlanan keramet masalları, şeyhin büyüklüğü, Allah katındaki itibarı, gücü, yetkisi tasarrufu ile hisler o kadar yoğunlaştırılır ki sanılar zirveye çıkar, rüyalarında uçan, kaçanı mı ararsın! Halüsinasyonlarla haşa Allah’ı göreni mi, cennette uçanı mı ararsın!
Sonuç olarak şu bir gerçek ki, tarikatçılığın Kuran'da hiçbir yeri ve delili olmadığı gibi, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in hayatında da hiç örneği yoktur. Tarihte en erken çıkışının izlerine, hicretten dört yüzyıl sonrasında rastlanır. Tarikat dini, Allah’ın Kuran'da sözünü ettiği İslam değildir. Onlara harfiyen inananların da Kuran'da sözü edilen Müslümanlıkla alakası var mı, yok mu konusu da Yüce Allah'ın takdirindedir. Ancak bu durumun toplumun bu karışıklığından, dini konulardaki bu eksik anlama ve anlatımlarından maddi ve manevi çıkar elde edenlerin işine yarayacağı bir gerçektir.
İşte İslam ülkeleri bu dağınıkları nedeniyle bir araya gelememekte, diğer dinlere sahip topluluklara karşı bir bütün olarak bir arada olamamaktadırlar. Bu dağınıklıktan İsrail bu bütünlüğe daha sıkı sahip olabildiğinden Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak gibi bölgelerde hâkimiyet kurmaya çalışmaktadır. Müslüman ülkelerin mezhep ve tarikat işlerinden uzak kalarak, Kur’an dinine, ulusal ve küresel konulara yönelmeleri gerektiği açıktır. Yahudi ve Hıristiyan âlemi de ABD sayesinde, içinde bulunulan dönem için Trump’tan nemalanmakta veya ülkelerini olası zararlardan korumaya çalışmaktadır. Öyle ki; ABD ve Trump bir Ortadoğu gezisinde yaklaşık ortalama 3,2 trilyon dolar askeri ve ekonomik anlaşmalar, çıkarlar ile rekorlar kırıyor.
Emperyalist güçler kasalarını doldururken, İsrail-Filistin savaşı, Suriye’deki yeniden yapılanma süreçleri devam ettirilmektedir. Türkiye olarak 40 bin şehit verdiğimiz PKK terör örgütünün kendini feshetmesine ve silah bırakmasına yönelik tartışmaların uzatılmadan süratle sonuçlandırması gerekiyor. Bu süreçte hedef üniter yapı mutlak korunmalı, ülke menfaatleri ön planda tutulmalı ve terör örgütünün propagandasına göz yumulmamalıdır. Çünkü Türkiye bu olaylar ve bu ülkelerin gerisinde kalamaz, kalmamalıdır.
Trump istediğini alabilmek için ABD ile ekonomik ilişkiler içinde bulunan Çin, Kanada ve Meksika gibi bazı ülke gümrüklerinin vergilerini yükselterek ABD ve uluslararası piyasalarda gerginliğe neden olurken, dünya piyasalarında oluşan olumsuz gelişmeler nedeniyle yükselttiği gümrük vergilerini düşürmek zorunda kalmıştır. Bunun kendi ekonomisi içinde zorunlu olduğunu görmüştür.
Bu anlamda Türkiye konjonktürde oluşan ve gelişen olayların, yapıların askeri ve sivil politikalarının uygulanması ve sürdürülmesi konusunda millet ve TBMM iradesi ile kendi menfaatleri doğrultusun hareket etmelidir.
Ufukta görünen ve varlığını yitirmeyen, ABD - Çin savaşı ve ekonomik çatışmaları devam etmektedir. Temennimiz bu durumun sıcak çatışmalara dönüşmemesidir.
Barış ve insani bir yaşam dileğiyle, yaklaşan Kurban Bayramınızı kutluyor, hayırlı bayramlar diliyorum.
Sağlıkla kalın.